21 Mayıs 2013 Salı

Adalet Herkese Lazım

Gerçekten de öyle.

Adalet herkese lazım.

Sadece bugün ya da yarın değil, sürekli lazım. Hayat bu. Kimin ne olacağı, nereye geleceği belli olmuyor. İnsanın kafası daha çok matematik ağırlıklı olunca benzetmeleri de o yönde oluyor. Ben de bu yüzden hayatı matematikte kullanılan sinüs eğrisine benzetiyorum. Hayat 0 ile başlıyor. Koskoca bir sıfır. Sonra yükseliyor da yükseliyor. Fakat 1'e varınca aşağı doğru bir iniş başlıyor bu sefer. Herşey tersine dönüyor. Bir anda yükselirken bir sonraki anda inmeye başlıyorsunuz. Garip bir duygu. Hem de bu iniş sadece başlangıç noktası olan 0'a kadar değil, dip nokta -1'e kadar sürüyor. Dibe vuruyorsunuz yani. Ondan sonra tekrar çıkış başlıyor. Bu kez yine başlangıç, yani 0 noktasına kadar değil de, 1'e kadar yükseliyorsunuz. Bu döngü böyle devam edip gidiyor.

Hayat böyle işte. Kimi zaman en diptesinizdir, kimi zaman da en tepede. Bu arada gidiş gelişlerin tümü hayat.

Adalet, tüm bu iniş ve çıkışlarda lazım bize, herkese. Benim gibi düşünenler baskıya uğradığında ne kadar bağırıyorsam, karşı çıkıyorsam, benim gibi düşünmeyenler baskıya uğradığında da aynı şekilde bağırıp karşı çıkabilmem lazım. O zaman adalet oluyor işte. Diğer türlü bana adalet, ona adaletsizlik oluyor.

Bir süredir alt kimlik, üst kimlik tartışması yapılıyor. Yalnız kanımca atlanan bir konu var. Tüm insanların tek bir üst kimliği var aslında. O da insan olmak. Önce insanız. Sonra gelir müslüman olmak, hristiyan olmak, musevi olmak, İngiliz olmak, Arap olmak, Hintli ya da Amerikan olmak. Önce değil kesinlikle. Eğer en üst kimliği unutup kendimizi diğer alt kimliklerimizle tanımlarsak, o durumda bazı şeyler eksik kalır ve gerçekten adil olmayı başaramayız.

Mesela biber gazı kullanmasın istiyorsak polisin, bunu hiçkimseye karşı kullanmamasını istemeliyiz, sadece bize değil. Göz altına alınınca düzgün muamele görmek istiyorsak, bunu herkes için istemeliyiz, sadece kendimiz için değil.

Bu atasözünü çok severim: Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma. Çünkü tamamen adaletle ilgili ve hakkı savunuyor. Herhangi birinin değil, herkesin hakkını savunuyor.

İnsan odaklı olmak lazım. Öyle olunca tüm sorunlar da ortadan kalkıyor aslında. 

Şöyle bitirelim:
Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldiler ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü katolik değildim. Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.

Not 1: Herkese lazım dedik ya, son günlerde birçok polis içeri alındı çeşitli gerekçelerle. Detaylarına çok da gerek yok. Sadece şunu söylemem lazım: Bu polisler yakın geçmişte operasyonlar düzenlerken bu operasyon düzenlenen insanların kişilik hakları konusunda onları gözaltına alırken ne kadar dikkatliydiler? Şimdi kendileri içeri alınırken adaletsizlikten, insan haklarından dem vuruyorlar. Yarın, birkaç sene sonra, bugünkü onları gözaltına alanlar aynı şeyden muzdarip olacaklar. Daha sonra onları alanlar. Bu bir döngü yani. İki şansın var. Biri bu döngünün parçası olmak. Diğeri ise kendin için beklediğin adaleti başkalarına da sunmak. Yani kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma! Bu kadar yalın ve basit..

Not 2: Bu durum geçmişte asker için de aynı şekildeydi.. Dokunulmazlara gün gelip dokunulacağını gördük. Darbe yapanlar da dahil buna.. Yani adalet, bir kişi için değil, herkes için lazım..