14 Ekim 2013 Pazartesi

Hoşgörü mü? O da ne?

Son dönemde en çok kafama takılan konulardan biri bu:Hoşgörüsüzlük!

Dinimiz, daha doğrusu tüm dinler, tahammül etmeyi ve herkesi sevmeyi temel alır. Siz hiç öldürmeyi emreden bir din biliyor musunuz? Ya da kavga etmeyi emreden. Peki o zaman sorun nerede? Dinde olmadığına göre. Sanırım sorun onu yorumlayan ve uygulayan bizlerde.

Birileri çıkıp da milletin oyuyla seçilmiş milletvekilini türban kullandığı için siyasi lince uğratabiliyor. Hatta işi daha ileri götürüp milletvekilliğinden artırma noktasına taşıyabiliyor. İnsanları istediği gibi okula giderken ülkenin en yüksek eğitim kurumlarının başındaki kişi kafasına göre kılık kıyafet yasağı koyabiliyor. Ya da bir astsubay köy öğretmenini türbanı yüzünden soruşturmaya tabi tutabiliyor. İnsanlar sırf türban yüzünden farklı ülkede eğitim görmek zorunda kalabiliyor. Ülkesini korumak görevi üstlenen ordu mensupları en derinlere kadar siyasetin içine girebiliyor. Siyasi demeç verebiliyor ve işin acı kısmı insanların bir kısmı bunu onların üstüne vazife görebiliyor.

Sonra bütün bunlar geçip gidiyor ve iktidar değişiyor. Bu kez de herkesin başbakanıyım diyen biri çıkıp da komşunuzu ihbar edin diyebiliyor (sebep ne olursa olsun). Hoşgörülüyüz diyoruz ama öğretmenler, okul müdürleri, profesörler, milletvekilleri ve hatta bakanlar insanları kılık kıyafetinden dolayı açık açık yargılayabiliyorlar. Daha da kötüsü, bunlar normal karşılanabiliyor. İnsanlar birileri kıyafetini beğenmedi diye işlerinden olabiliyor. Hem de herkesin gözü önünde, insanların gözüne soka soka. Sosyal hayatı kendilerine göre düzenleyebiliyor, düzenlemeye çalışabiliyor.

Biri çıkıp dindar nesil istiyoruz diyebiliyor. Bu insanlara 'Siz nasıl çocuk yetiştirilir bilmezsiniz, çocuk bizim istediğimiz gibi yetiştirilmelidir, biz öğreteceğiz!' demektir. Bir insanın bu hakkı kendinde görebilmesi ne demektir gerçekten de?

İnsanlar, gençler olan bitene isyan ettiğinde de bu kez dünyanın hiçbir yerinde asla görülmemiş ve belki de asla görülmeyecek derecede çok biber gazı kullanarak insanların en doğal haklarından gösteri hakları ellerinden alınmaya çalışılıyor. Bir yandan uluslararası yasalar insanlara haklarını teslim ederken ülkenin yasaları bunları kırpıp ucube bir yaratığa dönüştürebiliyor.

Sonra da protestoculara karşı kendi mitingini yapabiliyor. Bunu da kamu kaynaklarıyla yapabiliyor, kendi kaynaklarıyla değil.

Daha önce demiştim, Dubai'de herkes eşittir ama bazıları daha eşittir diye. Eskiden daha eşit olanlar şimdi eşit, eskiden eşit olanlar şimdi daha eşit oldu artık. 

Bana göre en acısı doğru iktidarda olana göre değişebiliyor ve herkes sadece kendi hakkını ve özgürlüğünü düşünüyor. Başkalarınınkini değil.

Bizler bunlarla uğraşırken, Almanya'da 8 seneden sonra tekrar iktidar partisi olan parti seçiliyor ve ortasından geçen otoyol yüzünden bozulan doğal hayatı desteklemek amaçlı olarak milyonlarca euro harcayarak doğal hayat köprüleri projesini açıklıyor. Milyonlarca ağacın katledileceği köprüler ya da kanalları değil.

Herşey bakış açısıyla alakalı. Hoşgörebilirsek, bize benzemeyenleri anlamaya, kabul etmeye, herkesi sırf insan olduğu için sevmeye çalışırsak, aslında bu sıkıntıların hepsi ortadan kalkacak. Sözde değil, gerçekte Yaratılanı Yaradandan Ötürü Sevmek lazım.