31 Mart 2014 Pazartesi

2014 Yerel Seçimleri ve Ben


Dün (30 Mart 2014) sabah 4.30'da uyandım. Saatler ileri alınacaktı. Yalnız bir gün ertelenmişti ve akıllı olan telefonumun o kadar da akıllı olmadığını, bu bir günlük gecikmeyi dikkate almadığını o zaman anladım. Saat 6.30'da gönüllü görevli olacağım sandıktaydım üçbuçuk saatlik uykuyla. Müşahitlik yapacağım okuldaki sandık sayısı 25, benim gibi gönüllü sayısı ise 15 idi. Bu gelenlerin arasında çoğunluk Beşiktaş ve Kadıköy'den gelenlerdi. İnsanlar onca yolu üşenmeden gelmişlerdi. Arada gidip oylarını kullanıp tekrar görevlerine devam ettiler. Hem de son tutanakların tutulması bitene kadar. Arada yemek yemenin dışında tek yaptığım akşama kadar sandıkta olabilecek her hangi bir usulsüzlük, aksi durum, tartışma vb. yaşanmaması için gözlemcilik yapmaktı. Ya da teknik terimle müşahitlik.

Öğlenden sonra oy kullanmaya gittim. Orada mahallemdeki muhtar adaylarının hiç birini tanımadığım için ilk yaptığım içlerinde kadın olup olmadığına bakmak oldu. Şansa bir kadın aday vardı. Olmasaydı ihtiyar heyeti adaylarında kadın arayacaktım. Kadınların memleketin geleceği için akşama kadar evde oturup çocuk büyütmekten çok daha fazlasını yapma potansiyellerinin olduğuna inancımdan sadece. Bu bizim erkek egemen kültüre bir nevi başkaldırı gibi de görülebilir. Çünkü tüm partilerin adaylarında bile kadın sayısı ciddi anlamda azdı, BDP/HDP hariç. Oyumu kullandıktan sonra birşeyler yiyip geçtim görevimin başına tekrar.

Akşam 17.00'dan yarım saat kadar önce sandık kurulundaki arkadaşlara da danışarak sandığın ve sandık kurulunun olduğu yeri masalarla resmen güvenlik çemberine aldım. Böylece müşahitler tarafından görülmek istenen oylar görevliler tarafından kolayca gösterilebilecek, bu arada da  herhangi bir müdahalenin yapılmamasını garanti altına alınacaktı. İyi de oldu. Çünkü bu şekilde görevliler kendilerini daha güvende hissettiler. Onca farklı parti görevlisi ve müşahitlerin gergin bakışları altında çalışmak hiç de kolay değildi çünkü.

Belki bizlerden, belki bizim sandığın şanslı olmasından, ya da gelenlerin iyi niyetinden, bir iki ufak tartışma haricinde herhangi bir sorun olmadı oy kullanımı bitene kadar. En ufak bir soruda hemen YSK'nın göndermiş olduğu dokümanlardan ilgili maddelere bakılarak, herkesin onayı ile karar alınıyordu. Böylece olabildiğince demokratik bir süreç işledi.

Görevli olduğum sandıkta sayım yapılması, tutanakların tutulması ve bunların çoğaltılması süreçlerinin en sonuna kadar kalarak bu süreçlere aktif katıldım. En son tutanaklar yazılıp imzalandıktan sonra ancak ayrıldım. Oyların çuvala konarak götürülmesini ulaşım sorunum olduğu için bekleyemedim. Yalnız tutanaklardan yeterli sayıda çoğaltıldığı için sorun çıkma ihtimali oldukça düşürüldü. Biraz daha kalsaydım eğer, dönüş için son otobüsü kaçırabilirdim. Yalnız orada önemli bir konu vardı: Oyuma sahip çıkmam. Sadece oy kullanmaya giderek değil, sürecin sonuna kadar kalıp sağlıklı bir seçim ve sayım olmasını güvence altına almaya yardım ederek. Elimden gelse oyların çuvala konup merkeze götürülmesini de yapmak istiyordum ama araç olmayınca bunları yapamadım.

En iyisini yaptım mı elimden gelenin? En iyisi olmasa da eldeki koşullarda olabilecek en iyiye yakın çalıştım diyebilirim gönül rahatlığıyla. 3,5 saatlik uykuyla 17 saatten fazla seçim mesaisi sanki pek de az değil.

Sonuç: İnsanları oy kullanmaya, oylarına sahip çıkmaya teşvik etmek gerekli ve önemli bir görev. Hepimizin görevi. Yalnız daha da önemli olan oyuna gerçek anlamda sahip çıkarak müşahitlik yapmak ve yaptığın bu görevi sonuna kadar götürmek. Bu da facebook, twitter gibi sosyal medya üzerinden insanları destekleyerek değil, fiziksel olarak orada bulunup desteği göstererek oluyor. Sosyal medyanın gücünü yabana atmamak lazım tabii ama yeterli değil bu. Uzaktan konuşmak, tartışma çıkarmak, güvensizlik aşılamak, kavga etmek vb. tembel ve aciz insanın işi. Elini taşın altına koymak istemeyenin sonrasında konuşma hakkı da yoktur bence (yurtdışında olmayı bu kategoride değerlendirmiyorum). Benim oy kullandığım okulun okul
sorumlularından birinin bir lafı var: Çok yoğun çalışıyorum. Pek birşey yapmaya zamanım kalmıyor. Ama buraya geldim, çünkü bunu çocuğum için, onun geleceği için yapıyorum.
Sanırım çok da yoruma ihtiyacı yok bunun. Benim son durum böyle işte.